Bert Hellinger olarak bilinen ‘’Anton Hellinger’’, Aile Dizimi Terapisi’ni sistemleştiren Alman psikoterapisttir.
Bert Hellinger 1925 yılında Almanya’da doğmuştur. Katolik ve dindar bir ailenin çocuğudur. Felsefe, pedagoji ve teoloji eğitimi almış, sonrasında papaz olmuştur. Katolik bir misyoner olarak Güney Afrika'da Zulular'ın arasında yaşamış ve kendi ifadesiyle ruhsal yol gösterici olarak sürdürdüğü çalışmalarda derinden etkilenmiştir. Yaşadığı bu dönemde şaman inançlarına bağlı yaşamakta olan Zulu’ları gözlemlemiştir.
Bert Hellinger, anne babasını ve çocukluğunun geçtiği evi, daha sonraki çalışmaları üzerindeki ilk büyük etki olarak görüyordu.
Hayatındaki ikinci büyük etki ise çocukluğunun rahip olma arzusuydu. 20 yaşında, savaş esiri kampından çıktıktan hemen sonra, Katolik bir dini ortama dahil olmuştur. Böylece sessizlik, çalışma, tefekkür ve meditasyonda bedenini, zihnini ve ruhunu arındırma sürecine başlamıştır. Güney Afrika'da Zulu'ya misyoner olarak geçirdiği 16 yıl, sonraki çalışmalarını da derinden şekillendirmiştir. Orada büyük bir okulu yönetmiş, öğretmenlik yapmış ve aynı anda bölge rahibi olarak hareket etmiştir.
Zulu dilini öğretmek ve hizmet etmek için yeterince iyi öğrenmiştir. Bir süre sonra da Avrupalı olarak kendini evinde hissetmeye başlamıştır. Aile Dizimi sistematiği, ilişkilerdeki sistemleri algılama konusundaki yeteneği ve kültürel çeşitliliğe olan ilgisi o yıllarda ortaya çıkmıştır. Birçok Zulu ritüelinin ve geleneğinin Katolik Ayini unsurlarına benzer bir yapıya ve işleve sahip olduğunu görmüş, ortak insan deneyimlerine işaret etmiş ve Zulu müziğini ve ritüellerini kitle ile bütünleştirmeyi denemiştir.
Hayatındaki bir sonraki büyük etki, Anglikan din adamları tarafından yönetilen grup dinamiklerinde ırklar arası, ekümenik bir eğitime katılımıydı. Birleşik Devletler'den diyaloğa, fenomenolojiye ve bireysel insan deneyimine değer veren gruplarla bir çalışma biçimi getirmişlerdi. İlk kez, ruhlara değer vermenin yeni bir boyutunu deneyimlemiştir.
Aile Dizimi çalışmaları 25 yıl sonra dini düzeni terk etme kararına sebep olmuştur. Rahip olmanın artık içsel gelişiminin uygun bir ifadesi olmadığını fark edince, uzun zamandır bildiği hayattan vazgeçmiştir. Almanya'ya dönüp Viyana'da bir psikanaliz eğitimine başlamış, gelecekteki eşi Herta ile tanışmış ve kısa süre sonra evlenmiştir.
Psikanaliz, bir sonraki büyük etki olmuştur. Yaptığı her şeyde olduğu gibi, kendisini psikanalitik eğitime adamıştır. Sonunda Freud'un tüm eserlerini ve diğer ilgili literatürü de okumuştur. Fakat aynı derecede tipik bir sorgulama sevgisiyle, eğitim analisti eğitimini tamamlamadan kısa bir süre sonra Amerika Birleşik Devletleri'nde Janov'u ziyaret etmiş ve sonunda kendisiyle ve Los Angeles ve Denver'daki eski baş asistanıyla dokuz aylık bir eğitimi tamamlamıştır. Viyana'daki psikanaliz topluluğu, terapötik sürece beden temelli deneyimi dahil etme konusuna sıcak bakmadığından ve özgür araştırma sevgisi galip geldiğinden psikanalizden ayrılması kaçınılmaz hale gelmiştir.
Diğer terapötik okulların Hellinger'in çalışmaları üzerinde büyük bir etkisi olmuştur:
- Anglikanlardan gelen grup dinamiklerinin fenomenolojik / diyalojik yönelimi
- Güney'deki Zulu'dan öğrendiği doğa güçleriyle hizalamalar
- Afrika, Viyana'da öğrendiği psikanaliz ve Amerika'da öğrendiği vücut çalışması
- Gestalt Terapisi
- Transactional Analysis ve Eric Bern'in çalışmaları
Hellinger, eşi Herta ile grup dinamikleri ve psikanaliz hakkında öğrendiklerini “Gestalt Terapisi”, “Primal Terapi” ve “İşlemsel Analiz” ile bütünleştirmiştir. Senaryo analizi ile yaptığı çalışma, bazı senaryoların nesiller boyunca ve aile ilişkileri sistemlerinde işlediği yolu keşfetmesine yol açmıştır. Özdeşleşmenin dinamikleri de bu dönemde yavaş yavaş netleşmiştir.
Hellinger, Aile Dizimi Terapisi için yeni bir şey keşfettiğini iddia etmiyor, ancak yeni bir entegrasyon yaptığına dair hiç şüphe yok.
Hellinger’in ilk deneyimleri ona kendi ruhunun otoritesini dinlemenin önemini ve yeteneğini öğretmiştir. Güney Afrika'da 16 yıl Katolik misyoner olarak görev yapmış ve o sırada şaman inançlarında yaşayan Zulu'yu gözlemlemiştir. Zulu kabilesi, Güney Afrika'nın KwaZuluNatal eyaletinde yaşayan, ülkedeki en büyük Afrika etnik grubudur. Ruh dünyası, Zulu kültüründe büyük önem taşımaktadır. Kaldığı süre boyunca Hellinger, sorunlarını çözmek için ateşin etrafında toplanan Zulu kabilesinin üyeleri tarafından düzenlenen törenleri izlemiş ve atalarının ruhları ile bağlarına tanık olmuştur. Aile yapılarına, çocukların ebeveynlerine koşulsuz saygı duymasına, ebeveynlerin çocukları üzerindeki doğal gücüne hayran kalmıştır.
Hellinger 70 yaşına yaklaşırken, ne kavrayışlarını ve yaklaşımını yazmamış ne de öğrencilerini keşfettiği yöntemleri sürdürmeleri için eğitmemişti. Alman psikiyatrist Gunthard Weber'in bir dizi atölye transkriptini kaydetmesini ve düzenlemesini kabul etmiştir. Weber kitabı 1993 yılında “Zweierlei Glück” adıyla kendisi yayınlamıştır ve 2017 yılında bu kitap 18. baskısını yapmıştır. Hellinger, 2018 itibariyle 70'i Alman Milli Kütüphanesi kataloğunda listelenen 90'dan fazla kitap yayınlamıştır. Yayınlarının yaklaşık yarısı, yine atölye transkriptleri olarak, aile dizimi çalışmalarından oluşmaktadır.
Hellinger, Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, Orta ve Güney Amerika, Rusya, Çin ve Japonya'da konferanslar, çalıştaylar ve eğitim kursları vererek geniş bir seyahat gerçekleştirmiştir. 19 Eylül 2019'daki ölümüne kadar, ikinci eşi Maria Sophie Hellinger ile birlikte Hellinger Okulu'nu yönetmiştir.